sayfa içeriği
  • https://www.facebook.com/MaddiTazminat/
Ana Başlıklar


Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam64
Toplam Ziyaret737846
Site Haritası

Bilirkişi Raporu

RAPOR YAZIM USUL VE ESASLARI

GİRİŞ

Bilirkişinin oy ve görüşünün hükme esas alınabilmesi her şeyden önce bu görüşün belli bazı özellikleri taşıması, belli şartlara uygun olarak hazırlanması ve sunulmasına bağlıdır. Bu sebeple ilk olarak oy ve görüşün sözlü olarak sunulabileceği haller bunu takiben bilirkişi raporunun taşıması gereken tüm bu özellikler üzerinde durmamız gerekecektir.

Bunu takiben bilirkişi raporunun mahkemeye teslimi ve değerlendirilmesi hakkında açıklamalarda bulunacağız. Bu aşamada özel olarak ele alacağımız konular, bilirkişinin mahkemede dinlenilmesi, tarafların bilirkişi görüşüne itirazı, bilirkişinin oy ve görüşünün hükme esas almaya elverişli olmaması durumunda ek rapor alınması yahut yeniden bilirkişi incelemesine başvurulması ve nihayet, bilirkişinin oy ve görüşünün hangi hususların varlığı hâlinde hükme esas alınabileceğidir.

OY VE GÖRÜŞÜN SUNULMASI

Hukuk yargısı ile ceza yargısı arasında bu konuda ilk bakışta bazı farklılıklar bulunduğunu söylemek mümkündür. Nitekim HMK m. 279, f. 1 hükmü uyarınca, mahkeme, bilirkişinin oy ve görüşünü yazılı veya sözlü olarak bildirmesine karar verir. Buna karşılık konuyu ceza yargısı bakımından ele alan CMK m. 67 hükmü, esasen görüşün bir rapor hâlinde mahkemeye teslim edileceğine vurgu yapmıştır.

Bilirkişiden görüşünü sözlü olarak açıklaması daha çok raporun sunulmasından sonra söz konusu olur. Mahkeme bilirkişinin duruşmada dinlenilmesine her zaman karar verebileceği gibi ilgililerden birinin istemesi hâlinde de açıklamalarda bulunmak üzere duruşmaya çağırabilir (CMK m. 68, f. 1).

Öte yandan hukuk yargısında da oy ve görüşün sözlü olarak sunulması ise aslında bilirkişi incelemesi bakımından istisnai bir durumdur. Bilirkişinin oy ve görüşü kural olarak yazılı şekilde sunulmaktadır. Çünkü bilirkişi incelemesinin konusunu oluşturan meselelerin önemli bir kısmı, görüşün, bir raporda tecessüm etmesini gerektirmektedir. Uygulamada bilirkişi görevlendirilirken, inceleme sonucunun, yazılı bir rapor şeklinde sunulması istenmektedir[1].

Böyle bir durumda bilirkişinin sözlü açıklamada (beyanda) bulunması çoğu kez, oy ve görüşünü içeren raporu mahkemeye sunduktan sonra kendisine yöneltilecek sorular çerçevesinde, sunulan raporun izahı bakımından anlam taşıyacaktır.

Oy ve görüşün sözlü olarak sunulması

Oy ve görüşün sözlü olarak sunulması esasen iki noktada değerlendirilmelidir: Oy ve görüşün sözlü sunulmasının bilirkişi incelemesi bakımından hangi hâllerde işlevsel olduğu ile bunun usulüdür. Öte yandan bilirkişi raporunun tesliminden sonra gerek hukuk gerek ceza yargısında bilirkişinin duruşmada dinlenilmesi ve bilirkişiye soru yöneltilmesi mümkündür. Bunu aşağıda ayrı bir başlık altında ele almaktayız.

Oy ve görüşün sözlü sunulabileceği durumlar[2]:

Maddi meselenin, özel ve teknik bilgiyi gerektirmekle birlikte basit olması, ihtiyaç duyulan açıklamanın kısa, not almanın kolay olması

Bilirkişi incelemesinin konusunun, maddi meselenin tespit veya değerlendirilmesinden çok, soyut bir uzmanlık bilgisinin mahkemeye aktarılmasından ibaret olması.

Bir keşif icrası sırasında, bilirkişiden yardım alınması.

Öte yandan ceza yargısı özelinde, esas olan oy ve görüşün yazılı şekilde sunulması olsa da hemen görüş verilmesi mümkün olan işlerde, bilirkişinin sözlü açıklamalarıyla yetinilebileceği belirtilmektedir[3].

Bilirkişi görüşünün sözlü şekilde sunulması usulü, temel olarak HMK m. 279, f. 3 hükmünde düzenlenmektedir. Buna göre; mahkeme bilirkişinin oy ve görüşünü sözlü olarak açıklamasına karar verirse, bilirkişinin açıklamaları tutanağa geçirilir ve tutanağın altına bilirkişinin de imzası alınır. Kurul hâlinde görevlendirme söz konusu ise bilirkişilerin bilgilerine başvurulan hususu hemen aralarında müzakere etmelerine imkân tanınır ve müzakere sonucunda açıklanan oy ve görüş, tutanakla tespit edilip, tutanağın altı, bilirkişilere imza ettirilir.

Diğer taraftan HMK m. 152, f. 1 hükmü, taraf ve vekillerinin, duruşmaya katılan bilirkişilere soru yöneltmelerine imkân tanımaktadır. Buna göre:

Taraf vekilleri bilirkişiye doğrudan soru yöneltebilirler. Taraflar (asiller) ise, soruyu hâkim kanalıyla yöneltebilirler. Şayet yöneltilen soruya itiraz edilirse, sorunun yöneltilip yöneltilmeyeceğine hâkim karar verir.

Aynı şekilde toplu mahkemede hâkimlerden her birinin oy ve görüşünü sözlü şekilde sunan bilirkişiye soru yöneltmesi mümkündür.

Aynı şekilde ses ve görüntü nakli yoluyla duruşma icrasına ilişkin HMK m. 149 hükmü, tarafların rızası olması kaydıyla, bilirkişinin dinlenilmesi esnasında başka bir yerde bulunmasına izin verilebileceğini öngörmektedir.

Başta da belirttiğimiz gibi gerek hukuk gerek ceza yargısında asıl olan bilirkişinin oy ve görüşünün yazılı şekilde, yani rapor hâlinde sunulmasıdır. Bu bilirkişi raporunun bilirkişiyi görevlendiren merci tarafından dikkate alınabilmesi için, üç hususun bir arada bulunması gerekir. Bilirkişi görüşü:

  • Eksiksiz,
  • Anlaşılır, ve
  • İnandırıcı olmalıdır[4].

Bilirkişi raporunun taşıması gereken bu niteliklerle onun hem şekli özelliklerini hem içeriğini anlamamız gerekir. Elbette, bilirkişinin oy ve görüşünü yazılı şekilde sunması hâlinde, esas önemli olan, bilirkişi raporunun esası, yani içeriğidir[5].

Ancak bu raporun içeriğinin gerektiği şekilde değerlendirilebilmesi, onun hükme esas alınıp alınamayacağına karar verilmesi, nihayetinde gerek bilirkişinin kendisinin gerek ortaya koyduğu çalışmanın niteliğinin anlaşılabilmesi, raporun çeşitli şekil kurallarına uygun şekilde kaleme alınmasına bağlıdır[6].

Takip eden başlıklar altında ilk olarak, raporda kullanılması gereken dil, üslup ve yazım usulü üzerinde duracağız. Bunu takiben, bir bilirkişi raporunda bulunması gereken başlıklar ve bunların altında yer alması gereken hususlar hakkında açıklamalarda bulunacağız.

Raporda Kullanılması Gereken Dil, Üslup ve Yazım Usulü:

Bilirkişi raporu bir adli yazıdır[7]. Tüm adlî yazılar belli şekilde, belli kurallara uyulması suretiyle kaleme alınmalıdır[8]. Bilirkişi raporları da yargılamada taşıdıkları önem gereği bu kurallardan bağımsız düşünülemez.

Bilirkişi raporu tam, kısa, açık, uygun dille kaleme alınmalıdır.

Raporun tamlığı sorulan tüm soruların eksiksiz şekilde yanıtlanmış olduğu anlamına gelir.

Raporun kısalığı, gereksiz açıklamalardan vareste olması biçiminde anlaşılmalıdır. Öte yandan bilirkişinin, tarafların uyuşmazlık konusu mesele hakkındaki iddia ve savunmalarına özet şekilde yer vermek gibi bir görevi yoktur.

Raporun açık olması tereddüt içeren ifadelere yer verilmemesi anlamına gelir. Ortada vakıa iddiası vardır. İddia edilen şekilde ya gerçekleşmiştir ya da gerçekleşmemiştir. Elbette, bilirkişi elindeki imkânlarla açık bir sonuca ulaşamamışsa, dürüst davranma ödevi çerçevesinde bunu raporunda bildirmek zorundadır[9].

Bilirkişinin raporda kullandığı dil ve üsluba özel bir önem göstermesi gerekir. Bilirkişi yahut bilirkişi kurulu, raporu kaleme alırken, meselenin teknik içeriği bir tarafa, basit ve o teknik konuda bilgi sahibi olmayan bir kişinin anlayabileceği düzeyde, anlaşılır bir dil kullanmalıdır. Bu raporu okuyup değerlendirmede bulunacak olanlar hâkim, Cumhuriyet savcısı, hukuk davasının tarafları, ceza davasının ilgilileri ile bunların vekilleridir. Sayılan kişiler, bilirkişi incelemesinin konusunu oluşturan teknik konunun uzmanı değillerdir.

Bazı hâllerde bilirkişinin teknik birtakım ifadelerde bulunması kaçınılmazdır. Bilirkişi mümkün mertebe sınırlı tutacağı bu detayların yanında, hangi gerekçelerle rapordaki sonuca vardığını hâkim ve tarafların kolayca anlamasını sağlamalıdır. Bilirkişi, soyut kavramları elverdiği ölçüde somutlaştırmalıdır[10].

Bir bilirkişi kurulu oluşturulmuşsa her ne kadar bilirkişi tayin edilirken, tayin edilen bilirkişinin uzmanlık alanının mahkemenin vermiş olduğu ara kararında gösterilmesi gerekirse de özellikle kurul hâlinde hazırlanan ve farklı uzmanlık dallarına ilişkin bilgi içeren raporlarda, hangi bilirkişinin hangi hususlarda tespit ve değerlendirmelerde bulunduğunun anlaşılabilmesi açısından, bilirkişilerin uzmanlık alanlarının da isimlerinin yanında yer alması da gereklidir.

Şu hususu bir kez daha belirtmekte fayda görüyoruz: Bilirkişinin vardığı sonuçlar, sadece ve sadece maddi meseleye ilişkin olmak zorundadır.

Buna karşılık, davada mahkeme tarafından varılması gereken sonuç, bir diğer söyleyişle hukukî mesele hakkında bilirkişi raporunda herhangi bir tespit, nitelendirme yahut değerlendirmede bulunulamaz.

Son olarak raporda yer alması gereken hususlar bakımından takip eden başlık altında açıklamalarda bulunmadan önce, bir kez daha belirtmemiz gerekir ki, bilirkişi, tüm bu hususları kaleme alırken, adlî yazı usullerine uygun davranmalıdır. Bilirkişilik özelinde, öğretide başta Yılmaz’ın işaret ettiği gibi, bilirkişi, aşağıdaki sırayı takip etmelidir[11]:

  • Kendisine yöneltilen soruları doğru şekilde anlamak;
  • Yöneltilen sorulara ilişkin gerekli araştırma faaliyetini gerçekleştirmek;
  • Araştırma faaliyeti sonucunda elde edilen hususları rapora aktarmak;
  • Yazılan hususları, ilk başta dil kuralları açısından düzeltmek;
  • Yazılan hususları, içerik bakımından kontrol etmek.

Raporun Şekli:

Bilirkişi raporunda yer alması gereken asgarî hususlar öncelikle HMK m. 279, f. 2 hükmünde yer almaktadır.

Buna göre bilirkişi raporunda, tarafların ad ve soyadları, bilirkişinin görevlendirildiği hususlar, gözlem ve inceleme konusu yapılan maddi vakıalar, gerekçe ve varılan sonuçlar ile bilirkişiler arasında görüş ayrılığı varsa, bunun sebebi, raporun düzenlenme tarihi ve bilirkişi veya bilirkişilerin imzalarının bulunması gerekir. Azınlıkta kalan bilirkişi, oy ve görüşünü ayrı bir rapor hâlinde de mahkemeye sunabilir.

Buna karşılık CMK’nın konuya ilişkin düzenlemelerinde bu içerikte bir hükme yer verilmemiştir. Bununla birlikte ceza yargısı özelinde de raporun taşıması gereken özellikler konusundaki yaklaşım, hukuk yargısından farklı değildir[12].

Nihayet Bilirkişilik Kanunu Yönetmeliği m. 55, f. 1 hükmü uyarınca, bilirkişi raporunda yer alması gereken hususlar şunlardır:

  • Görevlendirmeyi yapan merci.
  • Dosya numarası.
  • Yargılamanın taraflarına ait bilgiler.
  • Görevlendirme tarihi ve süresi.
  • İncelemenin konusu.
  • Kendisinden gözlemlenmesi ve incelenmesi istenen maddi unsurlar.
  • İnceleme yöntemi.
  • Bilimsel ve teknik dayanaklar.
  • Gerekçeli sonuç.
  • Raporun düzenlenme tarihi.
  • Bilirkişi gerçek kişi ise adı ve soyadı, unvanı, sicil numarası ve imzası.
  • Bilirkişi tüzel kişi ise ticaret unvanı, kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, tüzel kişi adına raporu tanzim eden gerçek kişilerin adı ve soyadı ile sicil numarası ve imzaları.

Gerek yukarıda belirttiğimiz bu düzenlemeler, gerek konuya ilişkin prensipler çerçevesinde, bir bilirkişi raporunda yer alması gereken hususları ve bunların içeriğini, sırasıyla şu şekilde açıklamamız mümkündür:

Kapak sayfası:

Bilirkişi raporunun, bir kapak sayfasıyla başlaması gerekmektedir. Bu kapak sayfasında şunlar yer alacaktır : Görevlendirmeyi yapan mercii (örneğin, T.C. Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi ; T.C. İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi gibi…)

Dosya numarası (örneğin, 2017/26 Esas)

Yargılamanın taraflarına ait bilgiler

Bilirkişinin adı soyadı, unvanı, sicil numarası; tüzel kişiyse, ticaret unvanı, kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, tüzel kişi adına raporu tanzim eden gerçek kişinin adı ve soyadı ile sicil numarası

İçindekiler:

Bu kısımda bilirkişinin, raporun içeriğinde yer alan hususları sırası ile göstermesi gerekir. İçindekiler kısmının raporda yer alan temel başlıkların tümünü içermesi gerekir.

Görev Tanımı:

 Burada bilirkişi ilk olarak kendisini görevlendiren mercie ve taraflar hakkındaki bilgilere bir kez daha işaret edecektir. Bunu takiben, hangi konuda, ne yapmak için görevlendirildiğinin açık şekilde gösterilmesi gerekmektedir. Buna göre bu kısımda incelemenin konusu ve bilirkişinin gözlemlemesi ve incelemesi istenen maddi unsurlara yer verilecektir. Bu hususlar, bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararda bilirkişiye yöneltilen sorular şeklinde somutlaşmaktadır. İşte, bilirkişi de bu soruları, kendisine yöneltilen sırayla, tek tek belirtecektir.

Bilirkişi bu hususları henüz baştan belirttiğinde, vakıaların tespitinden veya bunların değerlendirilmesinden sonra, sonuçlarını soruları ile karşılaştırabilecektir. Bu yönüyle daha raporu teslim etmeden, öz denetimini gerçekleştirebilecektir[13].

Bilirkişi Raporundaki Sonuçların Dayandığı Literatür, Veriler ve Diğer Materyaller:

Bilirkişi, görüşünü oluştururken yararlandığı tüm kaynaklara işaret etmek durumundadır. Bu görev sebebiyle incelenen bir taşınır veya bir taşınmaz yahut temin edilen bir kayıt veya belge olabilir. Bunların ayrı ayrı gösterilmemesi, raporun hükme esas alınmaması sonucunu doğurabilir[14].

Bilirkişi incelemesi sırasında bilimsel veya teknik kaynak ve görüşlerden yararlanmışsa, bu kaynak ve görüşleri, hangi sebeple, bu kaynaklardan yararlandığını açıkça göstermelidir[15].

Bilirkişinin yaptığı çalışmanın ve yöntemlerin ayrıntılı olarak belirtilmesi:

Burada bilirkişinin inceleme yöntem ve usulünü açıklaması gerekmektedir. Örneğin bilirkişi incelemesinin konusu bir yazı veya imza oluşturmaktaysa bu yazı veya imzanın incelenmesinde veyahut tıbbi bir incelemede hangi yöntemlerin uygulandığı açıklanmalıdır. Bilirkişi, bu yöntemlerin teknik karşılığını belirtebilir. Bununla birlikte yöntemin içeriği ilgililerin anlayabileceği şekilde aktarılmalıdır. Bilirkişi ayrıca, incelemeyi belli bir yerde yaptıysa bunun zamanını, taraflar yahut üçüncü kişilerle iletişime geçtiyse bunun biçimini göstermelidir[16].

Analiz: Bilirkişiye yöneltilen sorular ve sıra numarası altında bunlara verilen yanıtlar ve bu yanıtların gerekçeleri: Raporun maddi içeriği, bu başlık altında yer alır. Burada bilirkişi tarafından kendisine yöneltilen sorular, bu sefer yanıtlarıyla birlikte sunulacaktır. Bu zorunluluk bilirkişi raporunun denetimine yöneliktir. Bu sayede, tüm soruların yanıtlanıp yanıtlanmadığı, taraflar ve mahkeme tarafından görülebilecektir. Bu başlık, aslında bir sonraki başlık olan Sonuç ile bir bütün teşkil eder.

Analiz aşaması, bilirkişi incelemesinin konusunu oluşturan maddî vakıalar ile bilirkişinin gözlem ve tespitlerini içerir. Öte yandan, görevlendirmenin konusunu oluşturmaktaysa, bu gözlem ve tespitlere ilişkin nitelendirme ve değerlendirmeler bu başlık altında yer alacaktır. Hemen akabinde, her bir soruya verilen yanıta bir sonuç şeklinde yer verilecektir.

Bilirkişi her halükârda sunduğu raporu gerekçelendirmelidir. Aksi takdirde bilirkişi raporu, ne taraflar ve hâkim tarafından anlaşılabilir, ne de onun inandırıcılığından söz edilebilir[17].

Diğer taraftan, bilirkişinin incelediği konu hakkında farklı bir takım bilimsel veya teknik görüşler bulunmaktaysa, bilirkişi bunlardan birini diğerine neden tercih ettiğini açıklamalıdır. Burada gerek görüşe dayanak yapılan gerek aksi yöndeki kaynaklar belirtilmelidir[18]. Bilirkişi, değerlendirmede bulunurken ikilemde kaldıysa, bu durumu, temel etik kurallardan dürüst davranmanın bir gereği olarak görevlendiren mercie bildirmelidir.

Sonuç:

Bilirkişinin ulaştığı sonuç, bir önceki başlık olan Analiz ile bir bütün teşkil eder. Özellikle, bilirkişi incelemesinin konusunu, birden fazla maddi mesele meydana getirmekteyse, bu hususlar, farklı başlık ve paragraflar altında yer almalı, her biri için ulaşılan sonuç da mutlaka ayrı ayrı gösterilmelidir[19].

Bilirkişilerin imzası:

Bilirkişi, raporu düzenlediği tarihte imza eder. Öte yandan bilirkişi raporu birden fazla sayfadan oluşuyorsa tüm sayfaların imzalanması yahut ayırt edici şekilde paraf edilmelidir. İmzasız bir rapor, hiçbir surette mahkeme tarafından dayanak alınamaz; imza edilmek üzere geri çevrilmesi gerekir[20].

Bilirkişi raporu imza edildikten sonra, artık üzerinde bir değişiklik yapılmaması gerekir. Ancak, zaruri bir sebeple değişiklik yapıldıysa, bu tahrifat anlamına geleceğinden, bu değişikliğin sebebinin gösterilmesi ve değişiklik yapılan yerin de imza edilmesi gerekir[21].

Karşı oy ve gerekçesi:

 Bilirkişi incelemesi amacıyla birden fazla bilirkişi görevlendirilmişse, bu bilirkişilerin inceleme konusu vakıaları tespit ettikten sonra farklı sonuçlara ulaşmaları da pekâlâ mümkündür. Diğer bilirkişilerden farklı sonuca ulaşan bilirkişinin bu azınlık görüşü, raporun sonunda ayrıca belirtilir ve imza edilir.

Öte yandan, azınlıkta kalan bilirkişinin oy ve görüşünü ayrı bir rapor hâlinde mahkemeye sunması mümkündür (HMK m. 279, f. 2, son cümle).

Maddi unsurları belgeleyen ve sonuçların açıklanmasına yardımcı olan şema, kroki, fotoğraf, tablo vs.:

Bilirkişi raporuna, incelemeye esas maddi unsurları belgeleyen ve sonuçların açıklanmasına yardımcı olan şema, harita, kroki, fotoğraf, tablo ile diğer kayıt ve belgelerin de eklenmesi gerekir (BilK Yön. m. 56, f. 5).

BİLİRKİŞİ RAPORUNUN TESLİM EDİLMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ

Bu bölümde raporu hazırladıktan hemen sonra yapılan işlemlere yer verilmiştir.

Bilirkişi Raporunun Teslimi ve Taraflara Tebliği

Bilirkişi raporunun teslimi: Bilirkişi raporu tamamlandığında görevi tevdii eden mercie gecikmeksizin teslim edilmelidir. HMK m. 280 hükmü raporun mahkemeye, CMK m. 67, f. 1 hükmü ise ilgili mercie (Cumhuriyet savcılığına, hâkime veya mahkemeye) teslim edileceğini öngörmektedir. Özellikle burada mahkemeden anlaşılması gereken, yazı işleri müdürlüğüdür[22].

Bilirkişi incelemesi için görevlendirildiği sırada veya görevi sırasında kendisine teslim edilmiş olan tüm kayıt ve belgeleri, mühür altındaki şeyleri, teslim edildiği sırada olduğu gibi, aynı şekilde, bir dizi pusulasına bağlı olarak iade etmek zorundadır. Bilirkişi bunları kendisini görevlendiren mercie bizzat teslim edebileceği gibi, bir başka merci aracılığıyla da gönderebilir.

Ne olursa olsun burada raporun ve raporla birlikte iade olunan unsurların görevli mercie teslim edildiği bir tutanağa bağlanmalıdır (Bakınız: ve karş. HMK m. 280; CMK m. 67, f. 1).

Raporun taraflara tebliği: Hukukî dinlenilme hakkının gerçekleştirilebilmesi açısından, tarafların bilirkişi raporunu tartışma imkânına sahip olmaları, bu raporun vakit geçirmeksizin onlara tebliğ edilmesine bağlıdır.

Hukuk yargısında: HMK m. 280 hükmü, bilirkişi raporunun, duruşma gününden önce taraflara tebliğ edileceğini öngörmektedir. Bunun sebebi ise, tarafların duruşmada rapora ilişkin görüşlerini sunmaları, yargılamanın gereksiz yere uzamasının önüne geçmektir[23].

Bilirkişi raporunun taraflara mahkeme kanalıyla ulaştırılması gerekir. Bir diğer söyleyişle bilirkişi raporunu taraflara elden teslim edemez.

Öte yandan bilirkişi, raporunu teslim ettikten sonra, artık bunun üzerinde bir değişiklikte bulunamaz[24]. Ancak, bilirkişi raporda eksik veya hatalı bir hususa yer verdiği düşüncesindeyse bilirkişilik etiği (dürüstlük) gereği hâkimi durumdan haberdar etmelidir[25].

Ceza yargısında: CMK m. 67, f. 4 hükmü uyarınca, bilirkişi tarafından düzenlenen rapor örnekleri, duruşma sırasında Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafine veya kanuni temsilciye doğrudan verilebileceği gibi; kendilerine iadeli taahhütlü mektupla da gönderilebilir[26].

Bilirkişinin Dinlenilmesi ve Soru Yöneltilmesi

Bilirkişi görüşünün taraflarca, karşılıklı olarak tartışılması bakımından söz konusu olan ilk imkân, bilirkişiye doğrundan soru yöneltilmesidir. Mesele hukuk ve ceza yargısı bakımından ayrı ayrı ele almak doğru olacaktır:

Hukuk yargısında: Bilirkişinin dinlenilmesi ve soru yöneltilmesi, kendisini üç farklı şekilde gösterebilir:

Birinci olarak, HMK m. 279, f. 2, uyarınca, görüşün sözlü olarak sunulmasına karar verilmişse, taraflar, bilirkişinin açıklamaları ertesinde, HMK m. 152 hükmü çerçevesinde, bilirkişiye soru yöneltebilirler. Vekillerin bilirkişiye doğrudan soru yöneltmesi mümkünken, taraflar, soruyu hâkim kanalıyla yöneltirler.

İkinci olarak, yazılı raporun mahkemeye sunulması ve taraflara tebliğini takiben, HMK m. 281 hükmü uyarınca, taraflar, bilirkişinin belirsizlik gösteren hususlar hakkında açıklama yapmasını istedikleri takdirde, hâkim, bilirkişiyi duruşmaya davet edebilir.

Üçüncü olarak, yine m. 281, f. 2 hükmü gereğince hâkim de tayin edeceği duruşmada bilirkişinin sözlü açıklamalarda bulunmasını isteyebilir.

Bu ihtimaller dahilinde bilirkişi dinlenildikten veya kendisine yöneltilen soruları yanıtladıktan sonra, açıklamaları tutanağa geçirilir ve altı bilirkişi tarafından da imza edilir.

Son olarak HMK m. 279, f. 2 hükmü uyarınca, bir bilirkişi kurulunun görevlendirilmiş olması durumunda, bilirkişilerin bilgilerine başvurulan hususu hemen aralarında müzakere etmelerine imkân tanınır ve müzakere sonucunda açıklanan oy ve görüş, tutanakla tespit edilip, tutanağın altı, bilirkişilere imza ettirilir.

Ceza yargısında: CMK m. 68, f. 1 hükmü uyarınca, mahkeme, her zaman bilirkişinin duruşmada dinlenilmesine karar verebileceği gibi, ilgililerden birinin istemesi hâlinde de, açıklamalarda bulunmak üzere bilirkişi duruşmaya çağrılabilir.

Aynı madde f. 2 hükmü uyarınca ise bilirkişiler, açıklamalarını tamamladıktan sonra, mahkeme başkanı veya hâkim çekilmelerine izin vermedikçe duruşma salonunda kalırlar; ancak salona teker teker alınıp birbirinden ayrı olarak dinlenmeleri zorunlu değildir.

Bunun dışında bilirkişi raporunun duruşmada okunması gerekir (Bakınız: CMK m. 209)[27]. Diğer yandan tıbbi muayene ve doktor raporlarının okunmasından sonra gerekli görülürse, raporda imzası bulunanların açıklamada bulunmak üzere duruşmaya çağrılması mümkündür (Bakınız: CMK m. 214).

Ceza yargılamasının ilgililerinden birinin de bilirkişinin dinlenilmesini talep etmesi mümkündür. Buna göre sanık, bilirkişinin davetini istediğinde, bunun ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verecektir (Bakınız: CMK m. 177, f. 1)[28].

Bilirkişiye soru yöneltilmesi konusundaki yaklaşım, hukuk yargısındakiyle aynıdır. CMK m. 201, f. 1 hükmü uyarınca Cumhuriyet savcısı, müdafi ve vekil, bilirkişiye doğrudan soru yöneltebilir. Buna karşılık sanık ve katılan mahkeme başkanı veya hâkim kanalıyla soru yöneltebilecektir[29].

Bilirkişi raporuna itiraz

Bilirkişi raporu tarafların beklentilerini karşılamayabilir; rapor birtakım eksiklikleri barındırabilir. Böyle bir durumda bilirkişi raporuna karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.

Bilirkişi kural olarak, raporda dile getirilen hususları kişisel olarak algılamamalı, alınganlık göstermemelidir. Rapor aleyhine olan tarafın, itiraz edeceği noktalardan biri, bilirkişinin uzmanlık bilgisi olacaktır. Taraflardan biri rapora itiraz ettiğinde, bilirkişinin o konuda uzman olmadığını, raporun bu sebeple gerçeğe aykırı olduğunu ileri sürebilir. Bilirkişi olarak bu durumun olgunlukla karşılanması gerekir.

Bilirkişinin sunduğu oy ve görüşe itiraz edilebilmesi hukukî dinlenilme hakkının bir gereğidir[30].

Kanun koyucu, bilirkişi raporuna nasıl itiraz edileceği konusunda özel bir şeklî husus öngörmemiştir. HMK m. 281, f. 1 hükmü çerçevesinde, bilirkişi raporuna sözlü veya yazılı şekilde itiraz edilebilir. Ceza yargılaması bakımından da CMK m. 67, f. 5 hükmü bu konuda özel bir şekil öngörmemiştir. Sonuç olarak itirazlar sözlü olarak dile getirilmişse, bu hususlar da tutanağa geçirilecektir.

Burada öncelikle ifade etmek gerekir ki itiraz sebepleri, bilirkişi incelemesinin kendisinden kaynaklanmalıdır. Bilirkişinin şahsına ilişkin hususlar, kural olarak, rapora itiraz kapsamında değerlendirilemez. Çünkü, bilirkişinin bağımsızlığı yahut tarafsızlığına ilişkin bir şüphe varsa, burada başvurulması gereken yol bilirkişinin reddidir[31].

İtiraz sebeplerinin bir kısmı bilirkişi incelemesinin usulüne ilişkin olmakla birlikte, bir kısmı ise, bilirkişi raporunun içeriğine, yani esasa ilişkindir. Elbette bu sebepler sınırlı sayıda değildir:

Usule ilişkin sebepler, raporun biçimsel olarak taşıması gereken özellikleri taşımaması, ancak daha önemlisi inceleme sürecinin, yargılama kurallarına aykırılıklar barındırmasıdır. Listede kayıtlı bilirkişi mevcutken mahkemenin liste dışından bir bilirkişi tayin etmesi; bilirkişinin inceleme yaptığı mahalle tarafların davet edilmemiş olması ilk etapta örnek olarak gösterilebilir.

Öte yandan, bilirkişinin sadece taraflardan birinin bilgisine başvurması, fakat diğer tarafın bundan haberdar edilmemesi, ilk etapta bilirkişinin tarafsızlığından şüphe yaratacağı için, bilirkişinin reddine imkân tanıyabilir (Bakınız: m. 279, f. 2). Ancak, burada, ilgili tarafın hukukî dinlenilme hakkı ihlal edilmesi, bir ret sebebinden bağımsız olarak, aynı zamanda kamu düzenine ilişkin de bir husustur. Ortada, kamu düzenini ihlâl eden bir durumun olması, raporun mutlak surette hükme esas alınmamasını gerektirmektedir. Öyle ki, bu durumu taraflar ileri sürmese dahi, mahkeme kendiliğinden dikkate almak ve bu raporu hükme esas almamak zorundadır[32].

Aynı şekilde bilirkişi kurulu oluşturulmuşken, bunların birlikte görev yapmamış olması, hatta raporun bilirkişilerden sadece biri tarafından kaleme alınması bilirkişi incelemesinin usulüne ilişkin bir itiraz olarak kabul edilebilir.

Esasa ilişkin itiraz sebepleri ise, raporun içeriğine yöneliktir. Burada iki husus ön plana çıkmaktadır: Bunlardan birincisi, bilirkişi raporunun, özel ve teknik bil­gi bakımından hatalar ve eksiklikler barındırmasıdır. Nitekim, HMK’nun 281. maddesinin birinci fıkrasında, tarafların, raporu­da eksik gördükleri hususlarda itiraz edebilecekleri ve belirsizlik gösteren hususlarda açıklama isteyebilecekleri düzenlenmiştir.

İkincisi ise, raporun özensiz hazırlanmasıdır. Bilirkişinin, raporunu özensiz hazırlaması, kendisini, raporun biçiminde, onun içeriğinde ve hatta kullanılan sözcüklerde gösterebilir[33].

İtiraz süresi: Hukuk yargısında, HMK m. 283, f. 1 hükmü uyarınca, taraflar, bilirkişi raporunun kendil­erine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlat­tırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.

Bu süre Kanunda açıkça düzenlenmiştir (ayrıca Bakınız: HMK m. 94). Bu itibarla, süre kesin ve bu itibarla taraflar için hak düşürücü niteliktedir. Yani, taraflar bu süre zarfında rapora itiraz etmedikleri takdirde, itirazda bulunma haklarını kaybederler.

Ancak bir tarafın bu rapora itiraz etmemiş olması, bu raporun doğrudan aleyhine sonuç doğuracağı anlamına gelmemektedir. Bilirkişi raporu, diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirilir. Rapora itirazda bulunulmaması, mahkemenin bu raporu artık değerlendiremeyeceği veya hükmüne esas alması gerektiği anlamına kesinlikle gelmemektedir[34].

Ceza yargılaması bakımından ise, açık bir süre öngörülmüş değildir. Konuya ilişkin CMK m. 67, f. 5 hükmü uyarınca, bilirkişi incelemeleri tamamlandığında, yeni bilirkişi incelemesi yapılması veya itirazların bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere Cumhuriyet savcısına, katılana, vekiline, şüpheliye veya sanığa, müdafii veya kanuni temsilciye süre verilecektir.

Bir diğer söyleyişle itiraz süresi, bilirkişiyi görevlendiren mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından takdir edilir.

İlgililerin rapora ilişkin itirazlarının reddi halinde, üç gün içinde gerekçeli bir karar verilmesi gerekmektedir.

Bilirkişi Raporunun Hüküm Vermeye ve Denetime Elverişli Olmaması

Bu bölümde ise raporda bir sorun olduğu durumda yapılabilecekler açıklanmıştır.

Ek Rapor Alınması: Bilirkişiden ek rapor alınması, aynı bilirkişiden, sunduğu görüşte mevcut eksiklikleri tamamlaması veya sunduğu görüş üzerine yöneltilen, yeni bazı soruları yanıtlaması anlamına gelir. Bilirkişiden ek görüş veya rapor alınması esasen şu durumlarda ortaya çıkmaktadır:

Bilirkişiden ek görüş veya rapor alınması, kural olarak ya tarafların itirazı ya görevlendiren merciin raporda bazı eksiklikler veya belirsizlikler bulması durumundan söz konusu olur. Raporun geneli bakımından, tamamen göz ardı edilmesini gerektiren bir sorun yoktur. Ancak, bazı açık hataların tespitinde bu yola başvurmak gerekir.

Öte yandan hâkim gerekli gördüğü takdirde, her zaman yeniden bilirkişi incelemesine başvurabileceği gibi, ek açıklamalarda bulunması amacıyla bilirkişiyi görevlendirebilir (Bakınız: ve karş. HMK m. 281, f. 2; CMK m. 67, f. 5. Ayrıca bkz. Bilirkişilik Kanunu Yönetmeliği m. 56, f. 2).

Ancak aynı bilirkişiden ek rapor alınması, bir sonraki alt başlıkta ele aldığımız yeniden bilirkişi incelemesine başvurulmasından ayrı bir konudur.

İkisi arasındaki temel fark, açıktır. Ek rapor istenmesindeki yegâne amaç, bilirkişi raporundaki bazı eksikliklerin tamamlanması veya belirsiz birtakım hususların, örneğin teknik bir takım açıklamaların açığa kavuşturulmasından ibarettir[35].

Ek açıklama veya rapor, hâlihazırda görevlendirilmiş bilirkişi tarafından sunulur. Yani, bir başka bilirkişiden ek açıklama alınması, ek rapor değil, ikinci kez bilirkişi incelemesine başvurulması anlamına gelir.

Tamamlayıcı yahut belirsizliği giderici türdeki açıklamaların yazılı şekilde sunulması şart değildir. Bilirkişiyi görevlendiren mercii, bu ek açıklamaları sözlü olarak da alabilir (Bakınız: yuk. 2.3.2).

Yeni Bilirkişi İncelemesine Başvurulması: Bilirkişi raporundaki eksiklikler, ek rapor veya açıklamayla giderilemeyecekse, rapor hükme esas almaya tamamen elverişsizse, bilirkişiyi görevlendiren merci yeniden bilirkişi incelemesine başvurabilir.

Bu konuda HMK m. 281, f. 3, mahkemenin gerçeğin ortaya çıkması için gerekli gördüğü takdirde, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme yaptırabileceğini düzenlemektedir. CMK m. 67, f. 5 hükmü ise, konuyu daha üstü kapalı şekilde, ilgililerin yeni bilirkişi incelemesi yapılmasını talep edebilecekleri şeklinde ele almıştır.

Gerek hukuk gerek ceza yargısı bakımından, özellikle şu hâllerde, yeni bilirkişi incelemesine başvurulabilir. Bunun için, ilgililerin rapora itiraz etmiş olup olmadıkları tek başına önemli olmayıp, takdir yetkisi, bilirkişi görevlendiren mercidedir[36]:

Mevcut rapordaki eksikliklerin, ek rapor veya görüş almakla giderilemeyecek olması: Açık, görünür, basit hatalarda, yeniden bilirkişi incelemesine başvurmaya gerek yoktur[37].

Raporun özel ve teknik bilgi bakımından yetersiz olması: Böyle bir durum varken, bilirkişiyi görevlendiren merci, kendisi o konunun uzmanıymış gibi bu eksikliği tamamlayamaz. Bu, ilgililerin ispat hakkını da ihlal eder[38].

Bilirkişi raporunun hâkimde, yeter derece bir kanaati uyandırmaması: Burada kast edilen, tüm deliller bakımından söz konusu olduğu gibi, bilirkişi raporunun ikna edici nitelikten yoksun olmasıdır.

Asıl rapor ile ek rapor arasında veya alınan iki farklı bilirkişi raporu arasında bir çelişkinin varlığı veya doğrudan farklı sonuçlara ulaşılması: Böyle bir durumda, bu ikisi arasındaki çelişki giderilmelidir[39].

Raporda hiçbir şekilde oy çokluğunun sağlanamaması[40].

Raporun gerekçesiz ve belirsiz olması.

RAPORUN HÜKME ESAS ALINMASI

Bilirkişiyi görevlendiren merci, bilirkişi raporunu serbestçe değerlendirir (HMK m. 282). Yani, bilirkişiyi görevlendiren merci, bilirkişinin oy ve görüşü ile bağlı değildir. Nitekim, delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesinin söz konusu olduğu hâller bakımından, hâkim gerek dava malzemesini gerek re’sen gerek taraflara ikame edilen delilleri, bir arada, serbestçe değerlendirir ve hükmünü kurar.

Buna karşılık, ispat araç ve yöntemleri tutarlılık arz ederse, bunlar keyfi olarak reddedilemez. Bu noktalar, bilirkişi incelemesi bakımından aynen geçerlidir[41]. Ancak bu durum, bilirkişiyi görevlendiren merciin, bilirkişinin oy ve görüşünü kayıtsız şartsız kabul edeceği anlamına gelmemektedir[42].

Bilirkişi görüşünün serbestçe değerlendirilmesinden anlaşılması gereken şey, tek başına bilirkişinin sunduğu teknik bilginin değerlendirilmesi değildir. Bununla kastedilen, bilirkişiyi görevlendiren merciin, bilirkişinin teknik tespitleriyle bağlı olduğu kesinlikle değildir. Burada yapılan yahut yapılması gereken şey, bizzat bilirkişinin niteliği ile onun maddi meseleyi tespit ve değerlendirme usullerinin, mevcut bir standardı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesidir.

Burada önemli olan hâkimin güvenilir bir bilgiye dayanarak karar vermesidir. O hâlde bilirkişi incelemesi konusunda, hâkimi bir ölçüde bağlayan tek şey, aslında bilirkişinin oy ve görüşünün güvenilir olmasıdır. Kısaca, burada bilirkişinin oy ve görüşünün değerlendirilmesi, somut olarak, bilgiyi sunan bilirkişinin ve bilirkişi tarafından sunulan raporun güvenilirliğinin değerlendirilmesi anlamına gelmektedir[43].

Bu itibarla, bilirkişiyi görevlendiren merci, onun oy ve görüşünü değerlendirirken, esas itibariyle, bu oy ve görüşün, aşağıdaki ölçütleri karşılayıp karşılamadığını dikkate alacaktır.

Birinci Ölçüt: Bilirkişinin uzmanlık bilgisini taşıyıp taşımadığı. Bilirkişinin listeye kayıtlı olması, uzmanlık bilgisi konusunda bilirkişiye bir meşruiyet sağlamaktadır. Ancak, bu durum, aynı zamanda, bilirkişinin sunduğu raporun içeriğinin tartışılmasıyla, diğer taraftan, ona duruşmada yöneltilecek sorularla anlaşılabilecek bir husustur.

İkinci Ölçüt: Bilirkişi Raporunun Biçimsel Özellikleri (Bilirkişi Raporunun Şekli). Yukarıda raporun şekli bakımdan taşıması gereken asgarî özellikler üzerinde durduk. Hâkim, raporun anlaşılabilirliğini ve gereksiz ayrıntı barındırmamasını, taraflarca itiraz edilsin edilmesin incelemelidir[44]. Ancak, esas olan oy ve görüşün içeriğidir[45]. Öte yandan hâkim, bilirkişiye sorulan tüm soruların yanıtlanıp yanıtlanmadığını da kontrol edecektir[46].

Üçüncü Ölçüt: Bilirkişi Görüşünün İçeriği. Bilirkişinin oy ve görüşü, akıl kurallarına dayanmalı, mantıklı olmalı ve nihayet ikna edici olmalıdır. Bilirkişiyi görevlendiren merci tarafından yapılması gereken şey, genel olarak mantık kuralları ve kendi tecrübesi karşısında, bilirkişinin vardığı sonuç ile sunduğu gerekçeler arasında, mantıksal ilişkiyi aramak; bilirkişinin yerine getirdiği tespit ve değerlendirmelerde, akıl ve mantık kurallarına uyulup uyulmadığını belirlemektir[47]. Burada göz önünde bulundurması gereken hususlar, bilirkişi tarafından hangi yöntemlerin uygulandığı, bu yöntemlerin, daha önce test edilip edilmediği, bu yöntemlerin yeterince tartışılıp, tartışılmadığı ve genel kabul görüp görmediğidir[48]. Özellikle[49]:

  • Bilirkişi raporunun, ilgili uzmanlık dalında sunulan diğer raporlar seviyesinde olması veya bilimsel referanslara uygun olması,
  • Bilirkişinin kullandığı yöntem ve incelemelerin şüpheli olmaması ve hatalar barındırmaması,
  • Bilirkişi raporunun gerçekçi veya somut meseleye uygun olması,
  • Bilirkişi raporunun kendi içinde bir çelişki barındırmaması.

Dördüncü Ölçüt: İnceleme sırasında temel yargısal haklara uygun davranılmış ve raporun taraflarca tartışılmasına imkân tanınmış olması. Özellikle hukukî dinlenilme hakkının gereği, bilirkişi incelemesi sırasında da gözetilmiş olmasıdır. Taraflara bilirkişi incelemesi sırasında hazır bulunma imkânı tanınmamışsa, bilirkişi, taraflardan biri yahut vekiliyle, diğer tarafın yokluğunda görüşmüşse, bu hak ihlâl edilmiş demektir.

Bilirkişi raporunun tartışılmış olması gereğinden anlaşılması gereken, bu raporu sadece bilirkişiyi görevlendiren merciin değerlendirmesi değil, taraflarca da tartışılması, soru yöneltme imkânlarının etkin şekilde kullandırılması, taraflarca sunulan diğer ispat araçlarının da dikkate alınmasıdır.

Hâkimin Bilirkişi Görüşünün Uyandırdığı Kanaat Hakkında Gerekçe Gösterme Zorunluluğu:

Bilirkişinin oy ve görüşünün, kısmen veya tamamen uygun ve yerinde bulunması hâlinde, bu kabulün gerekçesine verilen kararda işaret edilmelidir.

Bu gerekçe hazırlanırken, bilirkişi raporunda yer alan ve doğrudan maddi meseleye işaret eden gerekçelerden de yararlanılabilir[50].

Ancak gerekçe, özellikle taraflardan birinin söz konusu rapora itiraz etmiş olması hâlinde özel bir anlam ifade etmektedir. Çünkü, itirazda bulunulmuş olmasına rağmen, ilgili merci tarafından raporun kabulünü haklı ve yerinde gösteren hususlar gösterilmediği müddetçe, düzgün bir gerekçelendirmeden bahsedilemez[51].

Bilirkişi raporunun kabul edilmemesi hâlinde ise, bunun gerekçesinin açık ve somut şekilde gösterilmesi gerekmektedir (Bakınız: HMK m. 27 ve 297). Burada esas olan keyfi bir değerlendirmenin önüne geçmektir. Hâkim farazi bir takım gerekçelerle yahut söz konusu rapor haricinde taraflarca tartışılmamış bir takım değerlendirmelere dayanarak, raporu hükmüne esas almaktan kaçınamaz[52].

Son olarak bahsedilen değerlendirme ölçütlerinin ve gerekçe gösterme zorunluluğunun gereği yerine getirildiği ölçüde, bilirkişiyi görevlendiren merci, raporda uygun ve doğru gördüğü kısımları alabilir; varılan tespit veya sonuçlardan bir kısmını kabul edip, diğerlerini reddedebilir[53].

Aynı çerçevede bilirkişinin ulaştığı sonuçlarda bazı belirsizliklerin bulunması, mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde, bilirkişi raporunu yorumlamasına ve hükmüne esas almasına engel değildir[54].

Mahkeme bilirkişinin vardığı sonuçların yalnızca bir kısmını ikna edici bularak, görüşün bu kısmını, ayrıca sunulmuş bulunan bir diğer ispat aracı, örneğin keşif icrası sonucunda elde edilen bulgulara veya karinelere dayandırması[55], hatta bir uzman görüşü (HMK m. 293; CMK m. 66, f. 5) ile birlikte hükmüne esas alması, gerekçesini göstermesi kaydıyla, pekâlâ mümkündür[56].

Ancak, önemle belirtelim ki, bilirkişiyi görevlendiren merci, kendisini bilirkişinin yerine koyarak, o konunun uzmanı gibi hareket edemez. Bu, keyfilik anlamına gelir. Bu durum özellikle Yargıtay kararlarında, hâkimin bilirkişi yerine geçemeyecek olması biçiminde ifade bulmaktadır[57].

Yargıtay kararlarında yer verilen bir diğer formül, bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi gereğidir. Bu, özellikle, ilk derece mahkemesinde, iki veya daha fazla bilirkişi incelemesine başvurulmuş olması ve mahkemenin bilirkişi raporlarından birini hükmüne esas alması hâlinde kendisini göstermektedir.

Yargıtay kararlarına egemen olan anlayış, bilirkişi raporları arasında bir çelişki varsa, bu çelişkinin giderilmesine yönelik son bir bilirkişi incelemesinin yaptırılması gerektiği yönündedir[58].

 

 



[1] Bakınız: Toraman, s. 594 vd.

[2] Bakınız: Toraman, s. 591 vd.; Bettex, s. 103.

[3] Bakınız: Öntan, s. 148, 149, dn. 605 ve oradan yapılan atıfla, Toroslu, N. ve Feyzioğlu, M. (2012). Ceza muhake­mesi hukuku, (s. 206). Ankara: Savaş.

[4] Bakınız: Yılmaz, E. (1996). Uygulamada bilirkişilik ve bilirkişi raporları (ss. 12-31). Mali hukuk.; Toraman, s. 593 vd. Ayrıca Bakınız: Bettex, s. 176; Guyaz, A. (2011). “Le rôle de l’expert médical du point de vue de l’avocat/ IV.- VII”, La preuve en droit de la responsabilité civile. Schulthess, Zurich, ss. 136 – 150, s. 142.

[5] Bu konuda ayrıca Bakınız: ATF 9C_359/2009 cons. 4.2. ATF 9C_603/2009 cons. 3.1 (Bakınız: Guyaz, s. 141 dn. 96).

[6] Ayrıca Bakınız: Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s. 26; Toraman, s. 593.

[7] Bakınız: Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s. 26.

[8] Geniş bilgi için bakınız: Yılmaz, E. (2014). Adli yazı ve yazışma usulleri. (4. Bası., Giriş Kısmı, ayrıca Bakınız: s. 167.). Ankara: Yetkin.

[9]. Bakınız: ve karş. Toraman, s. 600, 601; Öntan, s. 149, 150.

[10] Raporun anlaşılır olması zorunluluğu konusunda genel olarak ayrıca Bakınız: İsviçre hukukunda Betttex, s. 176; Bovey, Grégory, “Le juge face à l’expert”, La preuve en droit de la responsabilité civile (Ed.: C. Chappuis ve B. Winiger). Schulthess, Zurich, 2011, ss. 95 – 116, s. 111; Guyaz, s

[11] Bakınız: Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s. 26.

[12] Nitekim Bakınız: Öntan, s. 148 vd.

[13] Toraman, s. 595. İsviçre hukuku bakımından benzer şekilde Bakınız: Bovey, s. 110, 111.

[14] Örneğin, “…Mahkemece bu hüküm ve tarafların talepleri de gözetilerek vergi iadesine konu belgeler üzerinde usulüne uygun, denetime elverişli bilirkişi incelemesi yapılmadan sonuca gidilmiştir. Dosya üzerinde uzmanlık alanı belli olmayan bir bilirkişi tarafından uyuşmazlık konusu belgelerin incelenip incelenmediği anlaşılamayan, belgelerin dökümü yapılıp nitelikleri ve miktarları belirlenmeden, soyut bir bilirkişi incelemesi yapılmış ise de hükme yeterli değildir.” HGK, 5.5.2004, 3-245/265 (İKİD 2006/541, s. 3909 vd.).

[15] Toraman, s. 596.

[16] Toraman, s. 598, 599; Leclerc, no. 416, s. 322.

[17] Bkz ve karş. Bettex, s. 176; Guyaz, s. 142; Toraman, s. 595 vd.; Öntan, s. 149.

[18] Bakınız: Toraman, s. 600 vd.; Bovey, s. 112 ; Guyaz, s. 142.

[19] Bu konuda Bakınız: ve karş. Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s. 27 vd.; Guyaz, s. 142; Toraman, s. 595 vd.

[20] Toraman, s. 597.

[21] Kuru, B. (2001). Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. III, İstanbul: Demir Demir. s. 2742

[22] Kuru, s. 2742.

[23] Toraman, s. 603.

[24] Bakınız: Umar, s. 782.

[25] Toraman, s. 604.

[26] Açıklamalar için Bakınız: Öntan, s. 152.

[27] Bakınız: Öntan, s. 161 ve dn. 667’de yer verilen açıklamalar.

[28] Açıklamalar için Bakınız: Öntan, s. 154, 155.

[29] Açıklamalar için Bakınız: Öntan, s. 157 vd.

[30] İsviçre hukuku bakımından aynı yönde Bettex, s. 178.

[31] Karş. Yılmaz, s. 826.

[32] Fransız hukuku bakımından Bakınız: Redon, no. 586, s. 73.

[33] Nitekim, İsviçre kanun koyucusu, İsviçre FMUK’nun 185. maddesinde, konuya ilişkin olarak, özensizlik, belirsizlik ve yetersiz gerekçelendirme ifadelerine yer vermektedir.

[34] Bakınız: Toraman, s. 613 vd.

[35] Bakınız: Toraman, s. 617 vd.; Bettex, s. 181.

[36] Bakınız: Toraman, s. 619 vd.

[37] Aynı yönde Bettex, s. 186.

[38] Bakınız: Umar, s. 785; Toraman, s. 620 vd.; Bettex, s. 189.

[39] “…aynı bilirkişinin kök raporu ile ek raporunda farklı sonuçlara ulaşacak şekilde görüş bildirmesi ve mahke­mece bu çelişki gözetilerek yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekirken bilirkişi ek raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiştir.” 19. HD, 29.4.2010, 7517/5246 (Prof. Dr. Bâki Kuru Arşivi). Ayrıca Bakınız: 15. HD, 15.12.2011, 1669/7567 (LegalBank)

[40] “…(B)ilirkişilerden bir tanesi diğer bilirkişi tarafından düzenlenen raporda yazılan görüşlere itibar etmeyerek ayrı rapor düzenlemiş; bir diğeri de iki rapor arasındaki farklılığa nazaran dört kalem alacak hakkında diğer rapordaki görüşe iştirak ettiğini bildirmiştir. Raporlarda bütün alacak kalemleri hakkında ittifak bulunmadığından, taraflar bu rapora da itiraz etmişlerdir. Bu durumda mahkemece yeniden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulundan… yeni bir rapor alınarak varılacak uygun sonuca göre bir karar oluşturulmalıdır.” 19. HD, 21.6.2007, 2158/6480 (Uyar, T. (2009). İcra ve İflâs Kanunu Şerhi, C. X. Feryal, Ankara, s. 16454). Ayrıca Bakınız: Bettex, s. 189.

[41] Toraman, s. 633 vd.

[42] Bakınız: Leclerc, no. 200, s. 162 vd. Ayrıca Bakınız: Bettex, s. 116; Bovey, s. 110. Redon, no. 602, s. 75).

[43] Toraman, s. 643 vd.; Dalbignat-Deharo, no. 421, s. 323 vd.; Bovey, s. 113; Jeuland, s. 164.

[44] Bakınız: Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s. 28.

[45] İsviçre Federal Mahkemesi, tıbbi bilirkişilik özelinde, raporun şeklinden ziyade içeriğinin önemli olduğuna işaret etmektedir. Bakınız: ATF 9C_359/2009 cons. 4.2. Ayrıca Bakınız: ATF 9C_603/2009 cons. 3.1 (Bakınız: Guyaz, s. 141 dn. 96).

[46] Bakınız: Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s. 28.

[47] Bakınız: ve karş. Yılmaz, Uygulamada Bilirkişilik, s. 28; Postacıoğlu, İ. E. (1975). Medenî usul hukuku dersleri (6. Basım, s. 655). İstanbul: İÜHF; Toraman, s. 646 vd.

[48] Bakınız: Leclerc, no. 474, s. 376 – 378; Ferrand, no. 420, s. 108, 109.

[49] Toraman, s. 647.

[50] Toraman, s. 649 ve orada yer alan açıklamalar.

[51] Nitekim Bakınız: 11. HD, 3.5.2001, 1556/38771 (AB FMRHD, 2002/3, s. 180 vd.). Ayrıca Bakınız: Clos­set-Marchal, Gilberte, “Considérations générales sur l’expertise”, L’expertise (dir.: J. Gillardin/ P. Jadoul). Larcier, Bruxelles, 1994, ss. 7 – 23, s. 17.

[52] Bakınız: Toraman, s. 649 ve devamındaki açıklamalar.

[53] Bakınız: Fransız hukuku bakımından Cass. civ. 1re, 20.2.1968, JCP 1968, II, 15495. Yine hâkimin sonuçlardan bir kısmını kabul edip gerisini reddetmesinin mümkün olduğu konusunda Bakınız: Cass. civ. 3e, 12.6.1969, Bull. civ., III, no 466; Cass. com. 13.4.1972, Bull. civ., IV, no 103 (zikreden Redon, no. 595, s. 75). İsviçre hukuku bakımından ATF 18.6.2010, 6B.149/2010 (www.swisslex.com).

[54] Cass. civ. 1re, 31.5.2007, no 06-16.398; Cass. civ. 3e, 8.6.2010, no 08-20.592 (zikreden Redon, no. 600, s. 75

[55] Bakınız: Cass. com., 16.12.1953, Bull. civ., III, no 387; Cass. soc., 28.10.1955, Bull. civ., IV, no 775 (zikreden Redon, no. 605, s. 75).

[56] Nitekim yakın tarihli bir İsviçre Federal Mahkemesi kararı için Bakınız: ATF 4A_48/2010 Fransız hukuku bakımından aynı yönde Bakınız: Cass. civ. 2e, 29.10.1980, Gaz. Pal., 1981, 1, pan. 3.

[57] Örneğin “...konu teknik bilgiyi gerektirmektedir. Bu sebeple bu teknik bilgiye sahip tarafsız bilirkişi eliyle konu incelenmeli ve denetime açık rapor hâlinde dosyaya sunulmalıdır… Mahkeme hâkiminin, böyle bir konuda teknik bilirkişi yerine geçerek konuyu irdelemesi ve sonuca varması olanaklı olmadığı gibi, böyle bir inceleme tarafların irdelemesine ve denetime de açık olmayacaktır” HGK, 5.10.2011, 19-481/595 (LegalBank).

[58] Örneğin “...Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 286.maddesine göre hâkim bilirkişi raporuyla bağlı ol­mayıp, verilen rapor hüküm kurmaya elverişli değil ise mahkemece yapılacak iş ya HUMK 283 maddesi uyarına aynı bilirkişiden ek rapor almak ya da HUMK. 284 maddesi uyarınca yeniden inceleme yaptırmaktan ibarettir… Mahkemece, davacının davalı banka lehine tesis edilen ipoteklerden dolayı sorumlu olduğu miktarın tespiti için çeşitli tarihlerde bilirkişi incelemeleri yaptırılıp son rapora göre hüküm kurulmuştur. Oysaki, daha önce alınan raporlar ile son rapor arasında çelişki olduğu görülmüştür. Bu durumda mahkemece raporlar arasındaki çelişkiyi gidermek için konusunda uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan rapor alınarak tüm deliller birlikte değerlendiril­mek sureti ile uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir...” HGK, 3.2.2010, 19-27/50 sayılı Kararından (İBD, 2010/84, 6, ss. 3782 – 3783).