sayfa içeriği
  • https://www.facebook.com/MaddiTazminat/
Ana Başlıklar


Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam357
Toplam Ziyaret828362
Site Haritası

İdarenin Sorumluluğu Hukukuna Giriş

İdarenin eylem ve işlemleri sonucu meydana gelen zararları gidermesi, ancak idarenin sorumlu tutulabilmesi ile mümkündür. Günümüzde idarenin bu sorumluluğunu kabul ettiği söylenebilirse de, bu sonuç tarihsel bir takım gelişmelerin ürünüdür. Konuyu daha iyi anlamak bakımından konunun tarihsel gelişimine bakmak gerekir.

İlk çağlarda sorumluluk denince akla cezai sorumluluk geliyordu. Birisi bir klan ya da kabileden birisine zarar vermişse, zarar görenin yakınları, zarar verenin yakınlarından istedikleri herhangi birine ölüm dâhil istedikleri bir cezayı uygulayabiliyorlardı. O çağlara göre “Kısasa Kısas Kuralı”[1] getirilerek, sorumluluk anlamında büyük bir ilerleme kaydedilmiş sayıldı. Çünkü her kim ne suç işledi ise, suç sorumluluk eylemi yapanla şahsileştirilip, sadece yaptığı ile sınırlı ceza verilmeye başlandı. Klan yapısından, feodal yapıya ve şehir devlet yapısına geçildiğinde bir ilerleme daha sağlandı. Artık zarar gören cezayı vermiyor, kimin suçlu olduğuna feodal bey veya kralın kendisi karar veriyor ve cezayı da kendisi veriyordu. Roma Medeniyeti ile beraber ortaya çıkan “Kusursuz Suç ve Ceza Olmaz (nulla poena sine culpa)”, “Kusurlu Sorumluluk” kavramı yüz yıllarca ceza hukuku ve özel hukuka esas teşkil etmiştir. Devlet kavramının gelişmesi ile beraber hükümdar, idaresinin eylemlerinden dolayı zarar gören tebaasının zararlarını hazinesinden karşılamaya başladı. Ancak, bu karşılama bir lütuf idi.

Sanayi devrimi ile devlet yapısı “Liberal Devlet” yapısına dönmeye başladı ve buna paralel olarak İdare Hukuku alanı gelişmeye başladı. Gelişmeye başlayan idare hukukunda idarenin sorumluluğu “hizmet kusuru”na dayandırılmaya başlandı. 17-19 uncu yüzyıllar arasında ortaya çıkan “aydınlanma hareketleri” ile beraber egemenlik kavramı da değişmeye başladı. Bu kavramsal değişim “liberal devletin” yerini “sosyal devlete” bırakmasına neden oldu ve “Hizmet Kusuru” anlayışı yetersiz kalmaya başladı[2]. Sorumluluk hukuku gelişmeye başladı.

Sorumluluk hukukunun gelişmesinde yargı yerleri içtihatlarının büyük katkısı olmuştur. Yargı yerleri adeta devlete yol göstermişlerdir. Fransız Uyuşmazlık Mahkemesinin 1873’de verdiği ünlü “bilanço” kararı ile idare hukukundaki sorumluluğun ceza ve medeni hukuktaki sorumluluktan ayrı bir sorumluluk olduğu ortaya koyulmuştur[3].

Ülkemizde de Cumhuriyetle beraber “idarenin sorumsuzluğu” ilkesi yerini, 1927 yılından itibaren Danıştay’ın faaliyete girmesi ve tazminat davalarına bakması ile “idarenin sorumluluğu” ilkesine bırakmıştır. Asıl gelişme 1961 Anayasası 114’üncü maddesinde yer alan idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu kuralı ile sağlanmıştır. Aynı kural 1982 Anayasası’nda da 125 maddede yer bulmuştur. Bu maddenin yanında değiştirilemeyen 2’nci maddedeki “sosyal devlet” vurgusu ile yasama organının idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırmasının yolu kapanmıştır.



[1] İlk çıkışı Hammurabi Kanunlarına dayandırılır. Kısas ilkesi temelde bir şahsın işlediği suça eşdeğer şekilde cezalandırılması esasına dayanır. Yani bir kişi bir başkasının gözünü çıkardıysa gözü çıkartılır, dişini kırdıysa dişi çıkartılır, kolunu kopardı ise kolu kopartılır, öldüren öldürülür.

[2] GÜNDAY Metin, İdare Hukuku, İmaj Yayıncılık, 6.Bası, Ankara 2002, s.329

[3] GÖZÜBÜYÜK Şeref, Yönetsel Yargı, Turhan Kitapevi, 33. Bası, Ankara 2013, s.285